Pankobirlik Genel Başkanı Recep Konuk ASKON Konya Şubesinde konuştu “Bu topraklarda üretilen her şeyi son gramına kadar işlemeden satmak yok”



Ben defalarca söyledim bir kez de sizlerin huzurunda söylemek istiyorum; bu ülkenin birliği, dirliği, gelişmesi ve kalkınması Anadolu’nun değer yargılarının yaşatılmasından geçer. O değerlerin yaşatılabilmesi de ancak Anadolu insanının yerinden yöresinden kopmadan istihdam edilebilmesi ile mümkündür. Buna müsaade ediliyor mu? Etmediler yıllarca. Siz benden daha iyi biliyorsunuz.

Anadolu’da üretmek zordur. Anadolu’da fabrika kurmak zordur. Zorluğun sebebi, limanlara uzaklık, ülke içi veya dış pazarlara ürünü ulaştırmadaki fiziki zorluklardan falan kaynaklanmıyor. Teknolojiye erişimden de kaynaklanmıyor. Nitelikli iş gücü ile çalışmaktan da kaynaklanmıyor. Bu zorluğun asıl sebebi psikolojik, Anadolu aleyhine, Anadolu’da üretilenler aleyhine oluşturulan algıdandır. Biraz kafanızı kaldırdınız mı taşralı derler itibarsızlaştırmaya çalışırlar, baktılar olmadı sermayenize renk biçerler, o da olmadı ürünlerinize merdiven altı derler, ikinci kalite derler. Bunları yaşadık, yaşadınız, yaşıyoruz, yaşayacağız.

Konya artık Ankara ile aynı dili konuşuyor.

Ancak öyle yağma yok, Anadolu uyandı. Onların elinde küresel markaların gücü, medya silahı varsa bizim elimizde de doğallık var. Anadolu insanının Anadolu’da üretilene muhabbeti var. Biz de gücümüzün farkına vardık ve Konya 15 sene öncesine göre Ankara’ya daha yakın. 15 sene öncesinin gözden ve gönülden ırak Konya’sı yerine Ankara’nın gözünü üzerinden ayırmadığı, gönlünde ayrıcalıklı bir yer verdiği Konya var,  bugün. Konya ile Ankara bir süredir, dünyaya aynı bakış açısıyla bakıyor, aynı heyecanı paylaşıyor, aynı ufka yol alıyor. Konya olarak, Konyalılar olarak, Konya sanayisi olarak, Konyalı girişimciler, üreticiler olarak bu dönemi kaybettiğimiz zamanı da telafi edecek kadar iyi değerlendirmeliyiz. Bu bizim bu toprakların çocuklarına karşı vazifemizdir.

Merhum Başbakanımızın vefatının üzerinden iki yıl geçti kendisini rahmetle bir kez daha anıyorum. Ondan bir hatıratla izah etmek istiyorum, mekân cennet Erbakan Hocamız askerliğini Kağıthane’deki istihkam bölüğünde yapmış. Hatıratlardan okumuştum. İstihkâm Bölüğünün vazifelerinden biri her sene Amerika’dan ordunun ihtiyacı olan malzeme listesini hazırlamak. O sene de o görev Muhterem Hocamıza veriliyor. Hocamın hazırladığı liste Amerikalılara verilir verilmez Amerikan Yardım Heyetinin başındaki Albay soluğu okul komutanının yanında almış. Bu listeyi kim hazırladı deyip görüşmek istemiş. Albayın hocamıza söylediği şu, siz bu güne kadar bizden gizleme ağı, kürek sapı, kazama isterdiniz ne oldu da iş makinelerinin tamiratında kullanılan parçaları imal edecek takım tezgâhlarını istiyorsunuz demiş. Bunları nasıl istersiniz diye de kükremiş. Hocam hazırlıklı tabi, “Amerika’daki aynı birliklerde bu tezgâhlar var, niçin bizde olmasın” diye cevaplamış hocam ve uzun müzakereler ve tartışmalar sonunda o tezgâhlar gelmiş.



Gün, günü ve kendimizi kurtarma günü değil Konya’nın geleceğini kurtarma günüdür

Şimdi bizim de Ankara’dan isteyeceklerimiz kürek sapı, kazma yerine herhalde takım tezgâhı olmalı. Yani gün, günü ve kendimizi kurtarma günü değil Konya’nın geleceğini kurtarma günüdür.

Konya’yı hızlı adımlarla büyütecek, potansiyel bu şehirde var. Bu şehir halen faal 4 üniversiteye sahip, inşallah bu şehrin en büyük sermayesi olan Konya Ovasının daha çok üretmesini ve ürettiklerini daha nitelikli hale getirmesini sağlayacak Tarım ve Gıda Üniversitemizle üniversite sayımız 5 olacak. Yani kalkınma için, hızlı büyüme için gerekli yetişmiş ve nitelikli insan kaynağımız daha da genişleyecek. Dünyada yükselen iki stratejik sektör yani gıda ve enerjide muazzam avantajlarımız var. Konya Ovası ve Karapınar tek başına bu şehri kat kat büyütecek hazineler.

Kültür ve medeniyetimiz bu topraklarda mayalanmış. Üretim kültürümüz ve tecrübemiz imrenilecek düzeyde. Pazarlarla ve dünya ile entegrasyonda, teknolojiye erişimde de bir problemimiz yok ve belki de bu toprağın insanı sınırları zorlama konusunda her bölgeden ve her yerden daha hevesli, daha istekli ve daha girişken. Bizim vazifemiz, bizim mesuliyetimiz Konya’nın potansiyelini harekete geçirmektir, o potansiyelden hem Konya ve Konyalılar, hem de ülkemiz ve milletimiz için zenginlik üretmektir.

Bizim derdimiz fırtınanın köylüyü tarladan dışarı atmaması, dalgaların tarlayı vurmaması içindir.

Biz Konya Şeker olarak karınca kararınca elimizden geleni acele etmeden ancak olabildiğince hızlı yapmaya gayret ediyoruz. Burada ben size Çumra’dan başlayarak, Cihanbeyli, Altınekin, Seydibey, Meram kampüslerini tek tek ve niçin yapıldığını anlatmayacağım. Bu yatırımların Konya geneline yayılmasının sebebinin zaten istihdamı ve kalkınmayı ilin dört bir yanına yayarak, yan sektörleri hareketlendirerek topyekûn bir kalkınmayı hedeflediğini siz zaten biliyorsunuz.

Çumra’ya kurduğumuz ikinci şeker fabrikasının pancar kotasını ikiye katlamak için yapıldığını, etanol tesisinin, sıvı karbondioksit tesisinin, organik gübre tesisinin, buharlı küspe kurutma ile paketli küspe tesisinin yan ürünleri kıymetli ürüne dönüştürerek, yani yan ürünlerin ekonomik değerini yükselterek oluşan kaynakla tarımsal ürünü daha iyi fiyatla alabilmek için kurulduğunu da biliyorsunuz. Atık ısı ile seracılık yapmamızın, balık üretmemizin çerden, çöpten kaynak üretmek anlamına geldiğini de biliyorsunuz. Hamyağ Fabrikasını Konya çiftçisinin ekemediği ayçiçeğini kanolayı ekebilmesi, üstelik de ülkemizin her sene ithalata akıttığı milyarlarca dolar dövizin yönünün bu topraklara dönmesi için kurulduğunu da biliyorsunuz. Seydibey Dondurulmuş Parmak Patates Tesisi ile Patates Nişastası Fabrikasının pancar münavebesine patatesin dâhil olması için kurulduğunu da biliyorsunuz. Patates Nişastası Fabrikasının çiftçinin elinde patates çürürken ülkemizin patates nişastası ithalatı için her sene 45-50 milyon dolarlık ithalat ayıbına son vermek için kurulduğunu da biliyorsunuz. Damla Sulama Tesisinin üreticinin İsrail ve Yunanistan merkezli iki marka tarafından soyulmasına dur demek için kurulduğuna da şahitsiniz. 2013 yılında damla sulama borusu fiyatlarının o tesisin üretime başladığı 2007 yılındaki fiyatlardan aşağıda olduğunu da biliyorsunuz. PVC Boru ve Korige Boru Fabrikalarını niçin kurduğumuza da vakıfsınız. Tohum için niye bu kadar çabaladığımızı da biliyorsunuz. Bu ülkenin mısır üretmek için ihtiyaç duyduğu tohumun %90’ını ithal etmesine herkes gözünü kapatsa bizim kapatmayacağımızdan şüpheniz yoktur herhalde.

Ben bunları tek tek anlatmayacağım, inanınca, samimi olunca 1 fabrikadan 13 yılda 30 üretim tesisinin nasıl doğduğundan da bahsetmeyeceğim. Büyüme rakamları, cirolar, karlılık, sermaye değişiminden de bahsetmeyeceğim. 13 yıldaki 2,32 milyar dolarlık yatırımın bilançosunu tek tek sıralamayacağım. Bugün farklı bir bakış açısından bahsedeceğim. Çikolatayı, bisküviyi, keki, gofreti, şekerlemeyi, sert ve yumuşak şekeri, süt ve süt ürünlerini, et ve et ürünlerini unuttum sanmayın ben unutsam zaten unutturmazlar, unutturmuyorlar. Konya Şeker’in en çok hücum yediği alan orası bize sürekli siz pancarcısınız işiniz ne çikolatada, bisküvide diyorlar. Şimdi de siz etten sütten ne anlarsınız demeye başladılar. Yarın da enerji sizin işiniz mi diyecekler. Ben de diyorum ki, bunlar bizim olmazsa olmazımız. Bunlar diğerleriyle birlikte bizim dalga kıranlarımız.

Çok bilindik hikâyedir.

Genç bir adam, göz alabildiğince uzanan sahile vurmuş denizyıldızlarını tekrar okyanusa atmak için birinden diğerine yarışıp duruyormuş.  Onun bu telaşını gören yaşlı bir adam, yavaşça yanına sokularak ne yaptığını sormuş.

Genç adam; dün gece fırtına vardı. Dalgalar, denizyıldızlarını karaya savurmuş. Onları ölmeden önce tekrar denize atıyorum, demiş.

Yaşlı adam gülümseyerek, ama evlat sahil kilometrelerce uzun, denizyıldızları ise binlerce, sonunda ne fark edecek demiş.

Genç adam hiç ara vermeden işine devam ederken denize gönderdiği denizyıldızını işaret etmiş, bunun için çok şey fark etti demiş.

Şimdi bize soruyorlar işiniz şeker, niye yağa giriyorsunuz, patatesle işiniz ne, çikolata ile niye uğraşıyorsunuz, etle sütle derdiniz ne diyorlar. Bizim derdimiz fırtınanın köylüyü tarladan dışarı atmaması içindir. Dalgaların tarlayı vurmaması içindir.

Sadece dalga kıran yeter mi? Yetmez. Çikolata, bisküvi, kek, gofret, peynir, süt, yoğurt, salam, sucuk, sosis yani katma değerli ürünler bizim büyük denizlere açılmamızı sağlayacak, okyanusları fethedecek, denize hükmedecek amiral gemilerimizdir.

Kalkınma Bakanlığı’nın yayınladığı raporlar var. O raporlar dünya ile kendimizi kıyaslamamıza imkân veriyor. Mesela o raporlarda ülkemizde bir işçinin bir saat çalışarak kaç dolarlık değer ürettiği yazıyor. 2012 yılı rakamlarına göre Türkiye’de bir işçi bir saat çalışarak 23,87 dolarlık üretim yapıyor. Bu rakamla biz Hindistan’ı 4’e, Çin’i 3’e katlıyoruz. Ancak Lüksemburg ve Norveç’te bizi üçe katlıyor. İrlanda’daki, ABD’deki bir işçi, bizim işçimizin bir saatte ürettiğinin 2,5 katı değer üretiyor. Biz dünyada 16’ncı büyük ekonomiyiz ama işgücü başına verimlilikte 39’uncuyuz. Bunu arttırmanın yolu ne katma değerli ürün üretmek. Yani ürettiğiniz ürünü mutlaka daha değerli hale getireceksiniz.

100’lerce yıldır bu topraklar üretiyor. Ürünü römorka yükleyip satmak, ya da çuvala kasaya doldurup satmak ne kadar bereketli bir yıl geçirilirse geçirilsin üreticinin refahtan pay almasını sağlamıyor.

Ya ne yapacaksınız? O ürünü mutlaka işleyeceksiniz. Rafa gidene kadar sürecin içinde olacaksınız. Olmadınız mı aslan payı hep başkalarına gidiyor.

 

Pancarı işleyip şeker üretmekle kalmayacağız, şekerin ana girdi olduğu her ürünü de üreteceğiz.

Mesela Konya Ovası yüzlerce yıldır buğday üretiyor, buğday üreticisinin ben zengin olduğunu görmedim, ancak tüccarın zengin olduğunu gördüm, değirmencinin zengin olduğunu da gördüm, makarnacıların, bisküvicilerin tüccarı, değirmenciyi 5’e-10’a katladığını da biliyorum. Ege’ye has ürünlerde de bu böyledir, Karadeniz’e has olanlarda da böyledir.

O nedenle biz bir karar verdik ve dedik ki, dünyanın en kaliteli şeker pancarı Konya’da üretiliyor. Pancarı işleyip şeker üretmekle kalmayacağız, şekerin ana girdi olduğu her ürünü de üreteceğiz. Yani şekerden kazanılabilecek paranın tamamına üretimin ilk halkasındaki üreticiyi, pancar üreticisini ortak edeceğiz.

Bizim şekerimizle Karadeniz’in fındığını, Antep’in fıstığını harmanladık ve çikolata ürettik. 41 ülkeye ihraç ediyorduk, son olarak çikolatanın anavatanı İsviçre’ye başladığımız ihracatla bu sayıyı 42’ye çıkardık. Bu daha da artacak.

Konya’nın buğdayını bisküvide gofrette kullanmaya başladık. Burada üretilmeyen ancak Anadolu’da üretilen fındığı, inciri, üzümü de kullanacağız. Özetin özeti şudur, biz bir üretici kooperatifi olarak bizim bölgemizde bizim üreticimizin ürettiği hiçbir ürünün, ülkemizde de bizim takatimizin yettiği, elimizin uzanabildiği, değerlendirebileceğimiz olabildiğince çok ürünün tek gramının dahi işlenmeden bölge ve ülke dışına çıkmasını istemiyoruz ve o hedefe ulaşana kadar da yatırımlarımız aralıksız devam edecek.

Türkiye geçtiğimiz yıl yaklaşık 61 milyar dolarlık tarımsal ürün üretti, bunun da 15 milyar dolarlık kısmını ihraç etti. Bu ihracatın içinde ileri işlenmiş tarım ürünlerinin payı yaklaşık %10’lar civarındaydı. İleri işlenmişe güneşte kurutulmuş meyve sebze, hatta un, elenip yıkanmış, paketlenmiş bakliyat, kabuksuz fındık gibi ürünler dâhil değil. Fındığı çikolata da kullanırsanız, unu kek yaparsanız ileri işlenmiş ürün sınıfına dâhil oluyor.

Bu topraklarda üretilen her şeyi son gramına kadar işlemeden satmak yok.

Türkiye’nin pek çok yerindeki tarımsal ürünlerin asırlık kaderi bu. Hemen hemen el değmeden yurt dışına çıkıyor, işlenip bize geri geliyor veya büyük tüketici olan ülkelere o duraklara uğrayıp, işlendikten sonra gidiyor. Bakın size çok çarpıcı bir örnek vereyim;

Dünyadaki toplam fındık ekim alanının yüzde %70’i Türkiye’de. Dünya’da üretilen fındığın da %70’ini Türkiye üretiyor. Türkiye’nin üretimi, var ve yok yılına göre 800 bin ton ile 450 bin ton arasında değişiyor. Türkiye’den sonra en büyük üretici İtalya, o İtalya’nın dünya üretimindeki payı %12 ve Türkiye’nin yaklaşık %10’u-12’si civarında üretim gerçekleştiriyor. Fındığın diğer üreticileri ABD, Azerbaycan, Gürcistan, İspanya’nın dünya üretimindeki payı % 2 ile 4 arasında değişiyor. Rakamlarda görünmeyen bir diğer ancak önemli husus Türk fındığının kalitesidir. Özellikle çikolata üretiminde verimi ve kaliteyi zıplatan özellikleridir. Bu özellikler başka üretim sahalarında yok.

Türkiye ne yapıyor ürettiği fındığın yaklaşık 100 bin tonunu çerezlik, yağlık ve gıda sanayinde kendisi tüketiyor, edebildiği kadarını da ihraç ediyor. Türkiye’nin ihracatı yılbaşına yaklaşık 250 bin ton iç fındık karşılığı 500 bin ton kabuklu fındıktır. Yani tükettiğinin 5 katını ihraç ediyor. Buraya dikkat, İtalya ürettiğinin yarısını ihraç ediyor, ihraç ettiğinin iki katını ithal ediyor.

Peki, bu ihracattan Türkiye’nin geliri ne? Dünyadaki arz dengesine göre değişiyor. Mesela, Türkiye 2009 yılında 245 bin ton iç fındık ihraç etmiş bunun karşılığında, 1,18 milyar dolar döviz geliri elde etmiş. 2010’da 213 bin tona karşılık 1,34 milyar dolar, 2011’de 281 bin tona karşılık 1,78 milyar dolar, 2012’de ise 230 bin tona karşılık 1,88 milyar dolar ihracat geliri elde etmiş. Türkiye’den fındık ithal eden ilk 3 ülke Almanya, İtalya ve Fransa. Bu ülkeler Türkiye’nin toplam fındık ihracatında  %60’tan fazla paya sahip. Almanya ile İtalya’nın Türkiye’den ithal ettikleri fındık karşılığı ödediği döviz yaklaşık aynı ve 350 milyon dolar civarında. Şimdi sıkı durun.

Bize niye buralardasınız diyenler buralarda olmayın, eski düzen devam etsin demek istiyor.

Ferrero’yu biliyorsunuzdur. Ben kısaca özetleyeyim. 1940’lı yıllarda İtalya’da sıradan yerel bir aile pastanesi. İkinci cihan harbinin bitmesiyle bir üretim tesisi kurmuşlar, şekerleme üretmek için. Sonra vites yükseltmişler. Ferrero, Nutella’nın üreticisi. Yani fındık kremasının. Şirketin Amiral ürünü çikolatalı fındık kreması.  Ürünün bileşimi basit. Kakao, kakao yağı, fındık ve şeker. İtalya’da şeker var mı? Var. Fındık var mı? Ürettikleri yetmiyor. Yetmiyor ki, bizden ithal ediyor. Kakao var mı? Yok. Fındığı Türkiye’den Kakao’yu Afrika’dan, Güney Amerika’dan getiriyorlar. Kendi ürettikleri fındığın yani hadi diyelim 100 bin ton kabuklu fındığın piyasa değeri nedir? 250-300 milyon dolar. İthal ettikleriyle birlikte 600 milyon dolar olsun. Bunun muhtemel İtalya toplamı olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.

Ferrero başka ne üretiyor. Bildiğiniz yumurta şeklindeki çikolatadan yapılmış sürpriz yumurta üretiyor, çocuklara hitap eden süt dilimi ve bir kaplamalı çikolata çeşidi ile geleneksel ürünleri olan sargılı şeker üretiyor. Başka ürünleri de markaları da yok. Toplamda yaklaşık 22.000 kişiye istihdam sağlıyorlar. Ciroları sizce ne kadardır. Asıl işleri fındık ezmesi. Dünyadaki ticarete konu fındık cirosu, zorlasanız 3 milyar doları bulmuyor. Amiral gemisi çikolatalı fındık kreması olan Ferrero’nun cirosu 7,218 milyar €. Yani 9,76 milyar dolar. Bizim fındık ticaretimizin ulaştığı en yüksek rakamın 5 katından fazla.

Şimdi bize çikolatayla işiniz ne diyenlere ben ne cevap vereyim. Ya da niye cevap vereyim. O pazardan pay istiyorum. Açık açık söylememe gerek var mı? Türkiye fındığın ana üreticisi, şekerde de problemimiz yok. Kakao zaten her tarafa aynı yerden geliyor. Ben bir üretici kuruluşu olarak niye o alandan geri duracağım? Durmam. Duramam.

Başka bir örnek daha vereceğim size. Hani bu üretilenin kıymetinin nasıl arttırıldığını göstermek için. Mars Grup’u duydunuz mu? Duymadıysanız duymalısınız. İşe onlarda küçük bir şekerleme dükkânı ile başlamışlar. İlk marka tescilini 1930’da yaptırmışlar. Amerikalı bir aile şirketi. Siz onu Türkiye’de iki ürünle tanıyorsunuz. Bütün fıstıklı çikolata Snickers ve bizim Nugamelimizle muadil Twix ile bir dönem de N&M’S diye çikolataları vardı. Türkiye pazarında fazla ürünleri yok. Bu iki ürün zaten geleneksel ürünleri ve dünya pazarlarındaki amiral gemileri de bu markalar. Gürcistan’da kendi fındıklarını üretiyorlar, kakao üretim alanları da mevcut. Bunlar fıstıklı çikolatada büyüdükçe başka alanlara genişlemişler. Kahve üretmişler, kahve daha çok içilsin diye iş yerleri için hazır kahve makinelerini dünyada ilk bunlar geliştirmiş. İçecek sektöründe de varlar, evcil hayvan maması da üretiyorlar. Kakao yağı da üretiyorlar. Ancak ana sektörleri çikolata, sakız, şekerleme. 71 ülkede iş yapıyorlar. Markalarının değeri 11 milyar dolar. 100.000 tedarikçileri var. Net ciroları ne kadardır derseniz? 33 Milyar Dolar. Yani Türkiye tarım sektörünün bir yıllık hasılatının yarısından fazla. İşleri ne? Gıda. İki tane Mars grup 17 milyonluk Türkiye tarım nüfusundan daha fazla kıymet üretiyor.

Şimdi bu tabloyu nasıl değiştireceksiniz. Banada’yı üretmezseniz, Torku çikolata ile pazara girmezseniz, Torku süt ile sucuk ile salam ile katma değerli alana girmezseniz bu tablo kendiliğinden değişir mi? Değişmez.

Bize niye buralardasınız diyenler aslında buralarda olmayın, eski düzen devam etsin demek istiyor. Biz bunu biliyoruz, siz de bilin. O tablo değişecek ve dünyanın ilk beş gıda markasından biri Torku olacak. Biz buna inanıyoruz, bunun nasıl başarılacağını da biliyoruz ve onun için bu güne kadar Ankara’dan Konya Şeker olarak biz hiç kürek sapı, kazma istemedik, takım tezgâhı bile istemedik, takım tezgâhı üretmemize engel olunmasın yeter dedik.